Ben Nerede Doğru Yaptım?
"Hayır diyorum afilli bir şeyler olmalı!"
Biri gelse bana dese ki, şimdiye kadarki en garibine giden soru neydi diye "İngilizceyi nasıl öğrendin?" derim sanırım. Yok ya sanırım falan değil, bildiğiniz ilk 5 garibime giden soruda üçüncülüğü falan göğüsler. Tabi böylesi soruyla karşılaşınca kendime soruyorum, kızım miyaov sen nasıl öğrendin İngilizceyi?? İlk aklıma gelen cevap okulda öğrendim oluyor. Hayır diyorum daha afilli bir şeyler olmalı hani yurtdışında doğmuşsundur, yok baban İngilizdir yok anne tarafı Kanada'da yaşıyordur falan. Hayır. Bildiğiniz devlet okulu. Peki nasıl oldu da İngilizce bilen (Allah'a şükür derdimizi anlatıyoruz, anlıyoruz üç beş de çeviri yapıyoruz) konumuna geldim? Sanırım tek cevabım şu: Merak.
(temsili yurt dışı resmi)
"N'aber ben Almanca İstiklal Marşı okuyorum"
Küçük ben, tamamen annesine şunun ingilizcesi nedir acaba, bu diğer dillerde nasıl söylenir acaba diyen biriydi. Kendi kendime dil uydurur İngilizce konuşur gibi yapardım, hiçbir dilde karşılığı olmayan kelimelerle şarkı mırıldanırdım. Bir gün arkadaşımı İstiklal Marşımızın Almanca'sını biliyorum diye kekelemiştim de nasıl da inanmıştı garibim. Yaşım o zamanlar 8-9 civarı. Arkadaşım dedesine bu yeteneğimden(!) bahsetmişti de ısrarla tekrar okutmuştu. Uydurduğum barizdi dede anlamıştı kesin ama beni orada bozmadı sağolsun. Arkadaşım da nasıl inandı bilmem hep şüphelendim inanmış gibi mi yapıyor acaba diye ama yok harbi inanmıştı. Uydurduğum için tekrar okusana dediği her seferinde farklı kelimeler uyduruyordum ama anlamadı nedense.
Biraz daha büyüyüp ortaokula geçtiğimde Eurovision yarışmasında Alexander Rybak birinci olmuştu, hayranıydım, şarkıları ezberledim, şarkı sözlerini araştırdım hep böyleydim, ne diyor diye şarkı sözlerine bakmadan edemezdim bir de telaffuzlarını taklit ederdim oysa Norveçli adam sonuçta telaffuzu ne kadar iyi olabilir ki? Ama İngilizce hocam, telafuzun çok güzel, bu derste iyisin diyince ne sevinmiştim. Arkadaşım da "Hocam her Allah'ın günü şarkı söylüyor bırakın da olsun" demişti. Ona da sevinmiştim nedense.
Sözlükten rastgele bir sayfa açıp şansıma çıkan kelimeye bakardım. Bir nevi oyundu ve bana zevkli geliyordu. Kelimeleri Türkçe gibi okur, okunuşları komik bir şeye benzerse daha çok hoşuma giderdi ve en aklımda kalan kelimeler hep o komik olanlar olurdu.
"Merhaba, benimle İngilizce Konuşur Musun?" Devri
Biraz daha büyüyünce, internet devri ortaya çıktığında yabancı kişilerle karşılaşınca, "merhaba ingilizce öğreniyorum benimle konuşur musunuz?" derdim. O zamanlar facebook bile çok yeniydi. Bu kadar yurtdışındakilere ulaşma imkanı bile azdı yani.
"Kaç yaşında olmak sen? Ben bilmemek Türkçe"
Daha sonra yabancı kişi kılığına girer 10 yaşındaki halimin 10 yaş İngilizcesiyle tanımadığım kişileri yabancıyım ayağına kandırmaya çalışırdım. Kandırmaktan kastım gayet masumcaydı: "Merhaba ben İngiltere'de yaşıyorum ve Türkçe öğreniyorum. Sen olmak nasıl? Kaç yaşında olmak sen?" gibi mesajlar... 10 yaş için gayet mantıklı sorular. Özellikle yabancıların Türkçeyi hep böyle konuştuklarını görmüş ve duymuştum, inandırıcı olur sanmıştım. Olmadı tabi...
Daha sonraları sevdiğim sanatçılar, aktörler, müzik zevkim, kitap zevkim ve hatta ben bile değiştim ama yabancı dile olan ilgim asla değişmedi.
Lise yıllarımda wattpad üzerinde çeviriye başladığımda, hem acemiydim hem de bu işi yapmak için yanıp tutuşuyordum. Arkadaşım sayfalarca çeviri yapmakta ne buluyorsun, sıkıcı ve yorucu diyordu. Haklıydı, hala haklı ama seviyordum.
Çeviriye başlamakla birlikte hem edebi yönümü hem de İngilizcedeki yeni kelimeleri, görmediğim sokak jargonlarını, kısaltmaları gördüm. Hem de kendi anadilimin güzelliğini, kapsamlılılığını. Şimdileri ilk çevirilerime dönüp baktığımda ne kadar da yetersizmişim diyorum, şimdiki çevirilerim yok daha kaliteli.
Ve çeviri yaparken ben aynı zamanda hem kitap okuyor, hem cümle yapısını görüyor, hem Türkçeye çevirerek (kelimeyi kendi dilimde özümseyerek) daha iyi anlıyordum.
Üstelik tek çeşit kitap türünde çeviri yapmayarak diğer türlerdeki cümle yapılarını, anlam karmaşalarını da çözüyordum.
Mesela en zoru espri ve şiir kitabı çevirmekti. Türkçe'ye çevirdiğinde anlamı kalmayan çok fazla cümle vardı. Çevirdiğinde kafiyesi bozuluyor ya da kendi dilindeki o romantizm, bizim dilimizde pek iyi yansımıyordu. Bu açıdan çok fazla araştırma çok fazla bilgi edinimini de beraberinde getirdi.
Şimdi dönüp yukarıdakileri okuduğumda şunu anlıyorum, asla zorunda kalarak öğrenmemişim, ya da not kaygısıyla kitap başına oturmamışım. Okul yılım boyunca İngilizceye çalıştığımı söyleyemem ama notlarımın hep yüksek olduğunu söyleyebilirim, çünkü hangi dil olursa olsun, eğer zorlama varsa ve öğrenen kişide yabancı dile karşı biraz olsun ilgi yoksa, öğrenemiyor. En azından öğrense bile, kısa sürede halledeceği bir dili, çok uzun süreler sonucunda sadece ezbere dayalı anlatıyor ama asla anlayamıyor. Sınavlardan ezberleyerek geçiyor ama kendisine "Ben İngilizce biliyorum" diyemiyor
orta son sınıf öğrencisiyim seni Wattpad üzerinde de takip ediyor ve çevirilerini okuyorum çok ciddi girdim ya jdhdjsj neyse yukarıda beni anlattın diyebilirim geçenlerde kendi kendine düşünüyordum "ingilizceye benim gibi başlayanlar var mıdır?" diye ve bu yazını buldum çok mutluyum şu an jdjdjdjid ♡
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, böylesi düşünmene hem sevindim hem de memnun oldum 🌸🌸
SilBen de orta son öğrencisiyim ve ben de aynı şekilde şarkı çevirerek falan başladım���� Son 1-2yıldır da İngiliz aksanı yapmaya çalışıyorum ama benimki öf anneağğ dermiş gibi oluyo������ Sonuç olarak geçmişini anlattığın kadarıyla yazıda kendimi gördüm���� Neyse fazla uzattım galiba. Bu arada instagram hesabındaki oda senin odansa ��
YanıtlaSilMerhabaar, benzer şekildeki geçmişlerimiz olduğunu okuduğum okurlarım olunca çok seviniyorum, özellikle blog yazılarıma yorum bile beklemiyordum çok mutlu ettiniz teşekkürler :') ❤️❤️❤️🌸🌸🌸
SilSanki kendimi gördüm bende deniyorum öğrenmeyi senin yazılarına baktıkça merakım dahada artıyor tabii :)) çok güzel şekilde kendini bize anlattın çok teşekkür ederim miyaov ������
YanıtlaSil